T.C. Mİllî Eğİtİm BakanlIğI
İZMİR / KONAK - Konak Atatürk Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi

Okul Tanıtım Brifingi

Okulumuz Vizyon ve Misyon Belgesi

 

BRİFİNG DOSYASI

KONAK ATATÜRK MESLEKİ VE TEKNİK ANADOLU LİSESİ

 

2022-2023

 

  • KURUMUN KİMLİĞİ
  • TARİHÇE
  • COĞRAFİ DURUMU
  • BİNA DURUMU -TAPU BİLGİSİ-
  • ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ PERSONEL SAYILARI
  • YAPILMASI PLANLANAN VE YAPILAN ÇALIŞMALAR 2012 -2013-2014-2014-2015
  • ÖĞRENCİ SAYILARI İSTATİSTİKİ VERİLER
  • KAT KROKİLERİ
  • HARİTA
  • ÖĞRETMEN FOTOĞRAFLARI
  • TAPU BİLGİLERİ

 

 

Yenişehir Mah.1245 Sok.No.6 KONAK   İZMİR

 

Tlf: 232 458 79 63

Fax: 232 433 49 19

 

  

 

MİSYONUMUZ

Bilim ve teknoloji ışığında, eğitim-öğretim ve danışmanlık hizmetlerini öğrenci merkezli yaklaşımlarla destekleyerek gelişim ve değişime açık, sorumluluklarının farkında, insiyatif alabilecek, ahlaklı, disiplinli, çalışkan, empati kurabilecek, hasta haklarına saygılı, din, dil, ırk ayrımı yapmadan, hizmet verebilecek nitelikli, mutlu, kendine güvenen, bireyler yetiştirmektir.

  

VİZYONUMUZ

Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı, kişilik ve karakter gelişimi en üst seviyede, toplum kurallarına ve insan haklarına saygılı, sağlığın ve bilginin önemini kavramış, çağın gerektirdiği yeniliklere ayak uyduran, sağlık sektöründe tercih edilen, kaliteden ödün vermeyen, milli ve mesleki disiplinin gerektirdiği her türlü olgunluğu davranış haline getirmiş, etik değerlere önem veren, eğitim öğretimde marka olan bir kurum olmak

  


1.KURUMUN KİMLİĞİ 

 

• Kurumun adı

 

Atatürk Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi

• Adresi

 

Yenişehir Mah.1245 Sokak: 6 KONAK İZMİR

• Telefon ve faks

0 232 458 79 63     /   0 232 433 49 19

• Seviyesi ve öğretim şekli

Mesleki Eğitim TEKLİ

• Müdürü

Ömer ÇAKA

• Okutulan yabancı dil

İngilizce

• Personel Sayısı ( Öğret. Ynti. Mem.  Pers.)

Öğretmen :50                              Yönetici   : 5

 

Memur      :  1                 

Hizmetli : 3

• Öğrenci Sayısı (Kız Erkek)

 

 TOPLAM:729   Kız: 547  Erkek :182

. Seviye Bazında Öğrenci Sayıları

  1.  9.   Sınıf.    194
  2. 10.  Sınıf.    156
  3. 11.  Sınıf.    187     
  4. 12.  Sınıf.    192

• Okulun Hizmete Giriş Yılı

1984

• Kurum Kodu

962984

• Kurucusu

 

• Vergi Kimlik No

 

4840498154 Ege VD.

• İlçe kodu

 

• İşyeri Sicil No

 

• Kurumun web Sitesi

http://962984.meb.k12.tr

• Kurumun mail adresi

 

izmirasml@gmail.com


2. KURUMUN GENEL ÖZELLİKLERİ

      

      A.TARİHÇESİ

 

 "Konak", İzmir'de sadece bir semt ya da mahalle adı olmayıp özellikle son iki yüzyıldır şehrin merkezi olmuştur. Bu nedenle Konak Meydanı ve çevresine "İzmir'in Kalbi" diyebiliriz. Meydan ve çevresini oluşturan alanın en önemli yapısı hiç kuşkusuz İzmir Hükümet Konağı'dır. Konak, ayrıca Saat Kulesi, Belediye Sarayı, Vapur İskelesi, Yalı Camii, Ankara Palas, Anafartalar Caddesi girişi, Askeri Kıraathane, Milli Kütüphane ve özellikle Sarı Kışla başta olmak üzere günümüze kadar ulaşabilmiş ya da geçmişin anıları içinde kalmış birçok mekânı barındırmış bir semttir ve iş merkezi yoğunluğu hem de hemen tüm İzmir'den varılan/ulaşılan son nokta olma ile hemen tüm İzmir'e ulaşmak için yola çıkılan ilk nokta olma özelliğini uzun yıllar koruyarak İzmir'in merkezi olmayı başarmıştır. İzmir kadar büyük bir başka kentte hemen tüm yoğunluğun Konak gibi bir tek alana yığıldığı bir başka örnek bulmak çok zordur. Konak, yakın zamana kadar İzmir'in bir numaralı ticaret merkezi Kemeraltı ve çevresinin ana giriş-çıkış kapısıdır. Kemeraltı gibi akla gelebilecek her türlü malın satıldığı bir efsane çarşıya çoğunlukla buradan ulaşılmıştır. Bunun en önemli nedeni ise demiryolu ulaşımı hariç diğer tüm şehir içi ulaşım araçlarının her yöne başlangıç noktasının Konak Meydanı olmasıdır. Alsancak ve Güzelyalı yönüne giden atlı tramvayların; sonraları İzmir'in her semtine otobüs ve troleybüslerin; Çeşme-Karaburun yönüne giden her türlü kaptıkaçtı, otobüs, midibüs ve minibüslerin; başta Karşıyaka olmak üzere Foça'dan Karaburun'a kadar irili ufaklı ondan fazla iskeleye giden körfez vapurlarının hareket ve varış merkezleri Konak Meydanı'dır. Günümüzde başta Halkapınar olmak üzere birçok merkez büyüyen İzmir'in yükünü Konak Meydanı ile paylaşmıştır. Eskiden İzmir'de hemen her semte Konak'tan kalkan otobüslerle gitmek olası iken şimdi ömründe Konak Meydanı'nı görmemiş insanların yaşadığı semtler vardır.

 

            Öte yandan Konak Meydanı özellikle XX. Yüzyıl'ın ikinci yarısında "Meydan olamamış" bir meydan özelliğini ya da özelliksizliğini yakın yıllara kadar sürdürmüştür. Saat Kulesi çevresi genellikle bakımlı ve düzenli iken, Sarı Kışla yıkıldıktan sonra ortaya çıkan büyük alan ise ne yazık ki bakımsız ve düzensizlikten kurtulamamıştır. Bu dönemde seyyar pazar arabalarının toplanma yeri, minibüs ve otobüslerin toplu garajı ve hareket merkezleri, ilçe ve sayfiye bölgeleri otobüslerinin hareket noktası olarak kullanılan bu alana "Tarla" sözcüğü de yakıştırılır. Daha sonraları buraya Galleria yapılmak istenir ve açılan temel çukurlarında boyları üç-beş metreye varan yabani otlar türer, çevresine çekilen tel örgüler pas içinde çürüyüp dökülür. Derken Mustafa Kemal Bulvarı'nı Varyant'a bağlayacak köprünün yapımına başlanır ancak o da çeşitli nedenlerle yıllarca bekler. Konak'ta ilk utanç anıtı yıllarca harabe halinde bekletilip sonunda yıktırılan Tiyatro Sarayı'dır.

           Antik İzmir'de bu alanın bulunduğu yer "İç liman"ın bir bölümü olarak görülür. Günümüzün Konak Meydanı'nın Güney Batı yönündeki bir noktadan başlayan liman geniş bir kavis çizerek Hisar Camii'nin yakınlarındaki bir noktada son bulur ve kıyı şeridi Bornova Körfezi'ne doğru uzayıp gider. Bu iç limanın girişinin solunda bulunan ve ilk yapılış tarihi bilinmeyen ancak XIII. Yüzyıl'ın başlarında Bizanslılar tarafından elden geçirilen kale XIV. Yüzyıl'ın ortalarında St. Jean Şövalyeleri tarafından adeta yeniden yapılırcasına onarılır ve limanın kontrolü amacıyla kullanılmaya başlanır. Bu kale Timurlenk'in 1402 yılındaki İzmir kuşatmasında iç limanın önemli bir bölümünün Antik Tiyatro'dan getirilen taşlarla doldurulması sayesinde ele geçirilir. Sonraki yıllarda iç limanın giderek dolması ve yok olması kalenin stratejik önemini ortadan kaldırır ve gün geçtikçe harap olan kale sonunda ortadan kalkar. Hisar Camii'nin adındaki "Hisar" sözcüğü bu kalenin yanı başında yapılmış olmasındandır. Günümüzde Çankaya semti civarındaki "Kale Arkası" denilen bölgenin adı da bu kaleden kalmadır. İşte yukarıda sözünü ettiğimiz iç limanın kavisli kıyısı doldurulduktan sonra günümüzün Kemeraltı'sını oluşturan çizgi olurken, iç limanın sağ köşesindeki kalan ve günümüze kadar parça parça doldurulan alan da Konak Meydanı olur. Bu alana yarım yüzyıl öncesi "Dolma" denmesinin nedeni de budur. Cumhuriyetin ilanından sonra meydana İzmir Belediye Meclisi kararı ile "Atatürk Meydanı" adı verilir. Ancak yetkili kişiler ve kurumlarca bile bu meydan için "Konak Meydanı" denmekte ve "Atatürk Meydanı" adı pek kullanılmamaktadır. Hatta bu alanın adının "Atatürk Meydanı" olduğunu bilmeyen İzmirlilerin sayısı bilenlerden çok fazladır. On yıl kadar önce yaptığım bir çalışmada çeşitli yaşlarda yaklaşık altı yüz İzmirliye "Konak Meydanı'nın asıl adı nedir?" diye sormuştum. "Atatürk Meydanı" olduğunu bilenlerin sayısı elliyi bile bulmamıştı. Doğruyu bilemeyenlere "Peki, Atatürk Meydanı neresidir?" diye sordum. Bu kez tamamına yakını "Heykel Meydanı" diyerek Cumhuriyet Meydanı'nı kastettiler.

          Birçok İzmirli "Konak" adının Hükümet Konağı'ndan geldiğini düşünür, hatta bunu yazan araştırmacılar bile vardır. Ancak meydana ve semte adını veren "Konak" Hükümet Konağı değildir. Günümüze ulaşmamış bir başka konaktır. Bu yapı Katipoğlularının konağıdır. Bu konakta yaşayan en ünlü kişi de dönemin İzmir Mütesellimi olan Mehmet Beydir. Katipoğlu Hacı Mehmet Bey, babası Osman ve dedesi Ahmet Reşit Beyler gibi merkez yönetimi hiçe sayan, İzmir ve çevresini dilediği gibi yöneten dik başlı bir yöneticidir. Bir derebeyi gibi davranarak ve çoğu kez keyfi kararlarla idam cezası verdiği insanların asılışlarını top attırmak suretiyle duyurmakta ve böylelikle halkın gözünü yıldırmaktadır. Katipoğluları ailesinin birçok konak ve çiftlikleri olmasına rağmen günümüzdeki Hükümet Konağı'nın yerinde bulunan ahşap ve bol çıkmalı yapıyı kışlık, günümüzde Mithatpaşa Caddesi üzerinde bulunan Askeri Hastane eski binasını da yazlık konut olarak kullanmaktadırlar. Sözünü ettiğimiz kışlık konak neredeyse hanlarla boy ölçüşecek büyüklükte bir yapıdır.

           19. Yüzyıl'ın başında İzmir'de oldukça etkili bir yönetim biçimi gösteren Katipoğlularının bu etkinliği Sultan II. Mahmut'un tahta çıkmasıyla birlikte sona erer. Çünkü Sultan Mahmut tahta oturur oturmaz "Merkezi otoritenin gücünün vilayetlerde de tam olarak görülmesi" politikasını uygulamaya geçirir. Katipoğlu'nun İzmir'de bulunan yabancılarla dost olması, ihtişamlı bir hayat yaşaması sarayın gözünün kendisine çevrilmesine neden olur ve 1816 yılında bu işi "Halletmekle" görevlendirilen Kaptan-ı Derya Hüsrev Paşa birçok ayrı öyküde anlatılan çeşitli olayların sonucunda bir vesileyle gemisine bindirmeyi başardığı Mehmet Bey'i Midilli Adası'na vardıklarında boğdurtarak öldürtür ve cesedi orada gömdürtürken maktulün başını sultana gönderir.

           İzmir, geçtiğimiz yüzyılda iki kez Aydın Vilâyeti merkezi olur. İlki 1841 yılında gerçekleşen ve iki yıl kadar süren bu durum 1850 yılının Haziran ayında Aydın Valiliği'ne atanan Damat Halil Rıfat Paşa'nın yönetiminde yinelenir ve Paşa vilâyet merkezini Aydın'dan İzmir'e nakleder ve bu durum Cumhuriyetin ilanına kadar bir daha değişmez. Görevinde yalnızca bir buçuk ay kalan Damat Halil Rıfat Paşa bu kısa zaman içinde özellikle nüfus idaresinin kayıtları ile vilâyet asayişini düzene koyar ve sonradan Devlet Hastanesi olacak Guraba-i Müslümin Hastanesi'nin temelini atmayı başarır. Ancak bu kadar kısa zaman içinde vali konağı olarak kullanılacak yeni bir binanın yapımı için çalışma yapacak zamanı bulamaz. Böyle bir binanın yapılması işi daha sonraları Mehmed Sabri Paşa'ya kısmet olur. Kendisi de İzmirli olan ve aralıklarla üç kez Aydın Valiliği görevine atanan Mehmed Sabri Paşa "Devlet dairelerinin bir çatı altında toplanmasını" sağlamak için uygun bir binanın mutlaka yapılmasının gerekliliğine düşünmektedir. Bu nedenle o yıllarda harap hale gelmiş olan Kâtipzade konağı kısa zamanda yıktırılarak 1872 yılı sonlarında İzmir Hükümet Konağı'nın yapımına başlanır.

 

           Birinci ve İkinci Meşrutiyet dönemlerini, işgali ve Cumhuriyet heyecanını yaşayan bu yapının ana binası kırk yıl kadar önce geçirdiği yangından sonra aslına olabildiğince sadık kalarak yeniden yapılır. Çevresindeki binalar yıkılarak yerlerine günümüzde de kullanılan çok katlı yapılar inşa edilir.

           Konak Meydanı'nın tarihi içinde yaşadığı en önemli iki gün 15 Mayıs ve 9 Eylül günleridir. İzmir'in tarihte yaşadığı en büyük kâbus olan ve 15 Mayıs 1919 Perşembe günü Yunan askerinin Kordon'a ayak basıp Konak Meydanı'na yürüyüp öncelikle Hükümet Konağı ve Kışla'yı ele geçirmesiyle başlayan "İşgal", 9 Eylül 1922 Cumartesi günü Türk Askeri'nin Konak Meydanı'nda Kışla ve Hükümet Konağı'na bayrak çekmesiyle sona erer. Şehit Gazeteci Hasan Tahsin'in özgürlük adına ilk kurşunu sıktığı günden tam 3 yıl, 3 ay, 3 hafta ve 3 gün sonra gelen kurtuluş rüzgarı içinde Konak Meydanı ve çevresi tüm İzmir içinde en önemli olayların yaşandığı yerlerden biri olur. Kurtuluş günü Konak Meydanı'nın yaşadığı olaylardan en önemlisi Kışla ve Hükümet Konağı'na bayrak çekilmesidir. Punta üzerinden Kordon'a çıkan İkinci Tümen'e bağlı süvarilerimizin önünde Yüzbaşı Şerafettin Bey, emir subayı Teğmen Hamdi ve Teğmen Rıza Beyler vardır. Bu öncülere Pasaport İskelesi'ni geçtikten hemen sonra bir el bombası atılır. Patlamada Yüzbaşı Şerafettin yaralanır ve atı ölür. Bombayı atan adam orada korkuyla bekleşen Rum kalabalığın arasına karışarak kaybolur. Ama öncüler hiç vakit kaybetmez ve başka bir ata binen Yüzbaşı yanındakilerle birlikte süratle Konak Meydanı'na ulaşır. Ancak Hükümet Konağı'nın kapıları kapalıdır ve bu öncüler ilk anda binaya giremezler.

         İşte bu sıralarda Konak Meydanı'na Kemeraltı üzerinden bir başka öncü grup daha ulaşır. Bunlar Birinci Tümen'e bağlı küçük bir süvari grubudur ve başlarında da Yüzbaşı Zeki Bey vardır. Bu grup daha şanslıdır, çünkü Kışla'nın kapıları kilitli değildir. Ancak süvarilerin yanında Türk bayrağı yoktur. Tam bu sırada yaşlı bir Türk kadını elindeki bayrağı Zeki Bey'e uzatır. Bugün adını bilmediğimiz bu kadın bellidir ki o bayrağı işgal altındaki bir şehirde yıllarca büyük ümitle düşmandan saklamış ve gözleri dolu dolu karşısındaki subaya uzatmıştır. Bayrağı öperek alan Zeki Bey hemen kışlaya girer ve üst kattaki balkona fırlayarak elindeki bayrağı göndere çeker. Kışlaya çekilen bu bayrak, askerimizin çektiği ilk bayrak olur.

         Bu arada Yüzbaşı Şerafettin Bey ise kimi kaynaklara göre kapının kilidini kırdırtarak ya da içeride bulunan bir hademeye açtırtarak, kimi kaynaklara göre de binanın yan tarafında bulunan kapılardan birinden Hükümet Konağı'na girerek ikinci kattaki balkona ulaşır ve oraya da bayrağımız asılır. Bu sırada Konak Meydanı'nı doldurmuş olan İzmirliler onlara sevgiyle kucaklarını açarlar. O gün üçüncü bayrak kimliğini bilemediğimiz bir Türk tarafından Kadifekale'nin küçük burçlarından birine asılır. Öğle saatlerinde oraya ulaşan iki birliğimiz tarafından da büyük burca bayrak dikilir ve şanlı bayrağımızın dalgalanışı artık İzmir'in her yerinden görünür. Kışlaya bayrağımızı çeken Yüzbaşı Zeki Bey Kurtuluş Savaşı sonrasında "Doğan" soyadını alır ve hava orgeneralliğine kadar yükselir. Yüzbaşı Şerafettin Bey ise ertesi gün binbaşılığa terfi eder ve daha sonraları "İzmir" soyadını alır.

          Konak Meydanı o saatten sonra daha da hareketlenir. İzmirliler heyecan içinde Gazi Paşaları'nı beklemektedir. Ancak büyük kurtarıcı İzmir'e o gün gelmez. Bayrakların asılması üzerinden çok geçmeden İkinci Süvari Tümeni Komutanı Albay Ahmet Zeki Bey meydana ulaşır. O gelinceye kadar İzmir'in ileri gelen Türkleri Hükümet Konağı'nda toplanmışlardır. Onlarla kısa bir görüşme yapan Albay Ahmet Zeki Bey, İzmirlilerin de isteğiyle yeni bir vali atanıncaya kadar görev yapmak üzere Düyun-u Umumiyenin İzmir eski Müdürü Abdülhalim Bey'i Vali Vekili olarak görevlendirir. O sıralarda Birinci Süvari Tümeni Komutanı Mürsel Paşa da Hükümet Konağı'na ulaşır ve "İzmir'in Kurtarıldığı" haberini bir Fransız savaş gemisinin telsizi aracılığı ile Ankara'ya ve Dünya'ya ilk o ulaştırır.

 

           Mustafa Kemal, 10 Eylül 1922 Pazar günü öğle saatlerinde de kalabalık bir grupla Niften ayrılır. Konvoy inanılmaz bir kalabalığın arasından büyük güçlüklerle geçerek yaklaşık iki saat sonra Hükümet Konağı önüne ulaşır. Mustafa Kemal Paşa önce 1. Ordu Kumandanı Nurettin Paşa'yı "Şehir Komutanı", Abdülhalik Bey'i de "Vali" olarak atar. Hükümet Konağı ve Kışla oldukça temizlenmiş hatta süslenmiştir. Konakta üst salonda düzenlenmiş olan büyük masanın ortasında da göz alıcı bir kılıç durmaktadır. Bu kılıç Erzurum'dan "İzmir'e girecek ilk subaya armağan edilmek" üzere gönderilmiştir. İzmir'e birçok birlik değişik noktalardan aynı zamanda girdiğinden ayrım kolay yapılmaz. Ancak sonunda kılıç Binbaşı Şerafettin Bey'e verilir. Şerafettin Bey "İlk bayrağı" çekememiştir ama "İzmir'e ilk giren subay" olma onuruna kavuşur.

          Meydandaki kalabalığın tezahüratı gittikçe artar ve Mustafa Kemal Paşa konağın balkonuna çıkarak halkı selamlar. Ağzından çıkan sözcükler o an kuşlarla denizdeki dalgaların bile sustuğu Konak Meydanı'nın her yanında yankılanır:

- "Başarı benim değil, sizindir, milletindir!"

          İşte bu nedenledir ki zamanın İzmir Şehir Meclisi bu alana "Atatürk Meydanı" adını vermiştir. İzmirliler ne yazık ki çok sevdikleri ve kendisinin de "İzmir'i ve İzmirlileri çok sevdiğini" söyleyen atalarının adını bu meydanda yaşatmayı becerememişlerdir.

           10 Eylül 1922 Pazar günü Mustafa Kemal Paşa Hükümet Konağı'nın balkonuna bir kez daha çıkar. Kızılçullu - Karabağlar hattında meydana gelen çatışma sona ermiş ve başta Çolak İbrahim olmak üzere bazı süvariler meydana gelmişlerdir. Son derece kritik olan bu çatışmada Yunan sancak alayını darmadağın ederek başarıda önemli bir rol oynayan Çolak İbrahim ele geçirdiği Yunan sancağını atının kuyruğuna bağlamıştır. Gördüğü manzaradan son derece hoşnut olan İzmirliler, üç yıldır çektiklerinin acısıyla kendisine çılgınca tezahürat yapmaktadır. Gazi, bu durumu görünce emir çavuşunu çağırır ve Çolak İbrahim'e haber yollar:

- Bayrağı yerde sürümesinler. Bizim adaletimize böyle bir şey yakışmaz!

           Benzer bir olay aynı gün öğleden sonra Mustafa Kemal Paşa için hazırlanan İplikçizade Köşkü girişinde yinelenir.

           İzmir şehrinin kuruluşundan bu yana birçok sembolü olmuştur. Tarih boyunca İzmir'de yerleşmiş birçok uygarlığın kullandığı sembol, amblem, bayrak, flama ve benzeri işaretler ilginç bir araştırma konusudur. Öte yandan özellikle Cumhuriyetle birlikte İzmir'de üç sembolün yoğun olarak kullanıldığı görülür. Bunların ilki "Lale"dir. XIX. Yüzyıl'ın sonlarına kadar Avrupalıların ülkemizden gizlice götürdükleri şeylerden biridir Lale soğanı. Özellikle Aydın (İzmir) Vilayeti'nin Manisa Sancağı'ndan yoğun olarak kaçırılan bu soğanlar günümüzde Hollanda'nın bir numaralı lale üreticisi olmasını sağlar. Günümüzde belediye ambleminde bulunan lale sembolü işte buradan gelir. Laleden de çok kullanılan bir sembol; "Çatalkaya"dır. Tarih boyunca "Kız Memeleri", "İkiz Tepeler""Kız Kardeşler" gibi birçok adla tanımlanan bu tepelerden söz etmeyen gezgin neredeyse yok gibidir. "İzmir'in Barometresi" olarak da tanımlayabileceğimiz Çatalkayaya bakarak yağmur yağıp yağmayacağını anlamak eski çağlardan bu yana İzmirlilere özgü bir davranış olmuştur. Çatalkaya sembolü başta Namık Kemal Lisesi amblemi olmak üzere birçok logoda kullanılmıştır. Ancak Saat Kulesi çizimi bildiğimiz tüm sembollerden fazla rağbet görür ve özellikle son seksen yılda şehrin herkes tarafından kabul edilmiş simgesi haline gelir.

 

 

          "Sultan II. Abdülhamid'in tahta çıkışının 25. Yıldönümü" kutlamaları 1901 yılında imparatorluğun her yerinde olduğu gibi İzmir'de birçok çalışmanın yapılmasına neden olur. O sıralarda Valilik makamında "Kıbrıslı" lâkabıyla da anılan Mehmet Kamil Paşa bulunmaktadır. Dönemin Sadrazam'ı Küçük Said Paşa'nın önerisi ile harekete geçen Mehmet Kamil Paşa bir kurul oluşturur ve kurul bu kutlamanın anısı olarak Hükümet Meydanı'na bir saat kulesi ile Kışla avlusuna görkemli bir havuz yapılmasına karar verir. Saat Kulesi'nin maliyetini karşılamak üzere bir yardım kampanyası başlatılır ve başta şehrin varlıklı kimseleri olmak üzere birçok kişiden bağış toplanır. Öte yandan Padişah Abdülhamid ne kadar önemli görevler vermek zorunda kalırsa kalsın Vali Mehmet Kamil Paşa'ya kesinlikle güvenmemekte ve sürekli izletmektedir. Paşa bu durumu iyi bildiği için Saat Kulesi'nin yapımının engellenmemesi amacıyla kulenin gümüşten bir modelini yaptırır. Bu modeli oğlu Said Paşa aracılığı ile saraya ulaştırır. Abdülhamit modeli çok beğenir ve bunu açıkça dile getirir. Artık yapım için bir engel kalmamıştır ve iş hızlandırılır.

         İlk anda dış yüzeyi bu kadar çok işlemeli bir yapıda kullanılabilecek yumuşaklıkta taşların sağlanması sorunu ortaya çıkar. Hindistan'dan getirilebilecek böyle bir malzemenin yapım masrafını ne kadar arttıracağının hesabı yapılırken bir taş ustasının önerisiyle Denizli'nin Sarayköy'deki bir taş ocağından örnek taşlar getirilir. Malzeme çok beğenilir ve gece gündüz çalışılarak ocaktan çıkarılan taşlar iki hafta içinde İzmir'e ulaşır. Bunda İzmir-Aydın demiryolunun bağlantılı olarak Kordon tramvay hattını da kullanması ve taş yüklü vagonların Hükümet Meydanı'nın çok yakınındaki Gümrük Önü'ne kadar gelebilmesi de önemli rol oynar. Kulenin alt iki katı ile tepesindeki küçük kubbenin altında bulunan yeşil ve bordo renkli sütunları Marsilya'dan getirilir. Kule inşaatının çalışması başında her gün oldukça meraklı bir kalabalık da toplanır ve bu ilginç çalışmayı izler. Ancak yapı yükselip, yüzeydeki bezemeler belirdikçe halk arasında bir dedikodu yayılır: "Testerenin bile kolayca kestiği yumuşaklıktaki bu taşlarla bu yükseklikte yapılacak olan kule kesinlikle sağlam olmaz. Çürük görüntülü bu taşlar günlere yağan İzmir yağmurlarına dayanamaz ve erir gider. Bu kule de çöker!"

           Söylenti yayıldıkça bağış yapan eşraftan kişiler Valiliğe çıkar ve tedirginliklerini aktarır. Mehmet Kamil Paşa İzmir'de bilinen ne kadar mimar ve usta varsa çağırır ve onlardan bir kurul oluşturur. Bu kurul yaptığı inceleme sonunda "Taşların yağmur ve güneş gibi dış etkilerle erimek şöyle dursun, daha da sertleşeceği" raporunu verince kule tamamlanır. Her biri kulenin bir yüzünde bulunan dört büyük ekrana sahip saat tüm aksamıyla birlikte Alman İmparatoru II. Wilhelm tarafından armağan edilir ve Saat Kulesi Abdülhamid'in tahta çıkış günü kutlamalarında binlerce İzmirlinin katıldığı büyük törenle açılır. Açılır açılmaz da Saat Kulesi İzmir'in sembolü olur. İzmir'in tam ortasında ya da bir anlamda denge noktasındadır. Şehirle öyle bir bütünleşir ve görüntüsü belleklere öyle kazınır ki o günden bu gene hiçbir İzmirli saat kulesiz bir İzmir düşünemez ve Saat Kulesi'ne saygı ve hayranlıkla bakar. Ancak bir tek olay bu sevgi görüntüsünün dışında kalır: 1908 yılında II. Meşrutiyet'in ilanı büyük şehirlerde gösterilerle kutlanır. İzmir'de de bu tür gösteriler düzenlenir tüm gün ve gece süren şenlik özellikle Frenk Mahallesi'nde adeta bir karnavala dönüşür. İşte o gün birçok insan -Biraz da kışkırtılarak- meydanda toplanır. "Hürriyetin ilanı" nedeniyle taşkınca sevinç gösterileri yapmakta ve saray yönetimi karşıtı atıp tutmaktadırlar. Derken birisi Saat Kulesi'ni işaret ederek "Bunu Abdülhamid için yaptılar. Daha ne duruyorsunuz?" diye bağırır ve bulduğu taşı kuleye fırlatır. Derken diğerleri de bu eyleme katılır. Çok geçmeden de kazma kürek gibi aletler de ortaya çıkar. Tam bu sırada Hükümet Konağı'nı bekleyen küçük birlikteki erler bu guruba müdahale eder. Çevrede bulunan bazı kimselerin de uyarıcı konuşmalar yapmasıyla taşkın kalabalık dağılır ve Saat Kulesi de kurtularak günümüze ulaşır.

 

 

         Konak Meydanı'nı anlatırken Belediye Sarayı ile Hükümet Konağı arasında yer alan Konak Camii, ya da daha doğru adıyla Yalı Camii'nden de söz etmek gerekir. Sekizgen tabanlı ve kapısı deniz yönüne dönük bu yapı XVIII. Yüzyıl'da İngiliz Ayşe Hanım tarafından ve medrese olarak yaptırılır. Daha sonra Rahmi Bey'in valilik döneminde işlevini yitiren ve oldukça harap durumdaki bu medrese onarımdan geçirilerek camiye dönüştürülür. O günden bu yana İzmirliye cami olarak olabildiğince hizmet veren ve tek şerefeli zarif bir minareye de sahip olan bu yapı 1964 yılında bir onarım daha geçirir ve özellikle dökülen ya da sökülen çinileri ve diğer kısımları yenilenir. Cami geçtiğimiz yıl da önemli bir onarım geçirmiştir. Konak Meydanı'nın yıllar içinde önceleri yol yapımı sonraları da yaya bölgesi olarak düzenlenmesi sırasında birkaç kez yükseltilmesinden dolayı Yalı Camii de Saat Kulesi gibi mevcut zeminden oldukça aşağıda kalan bir tabana oturmaktadır. 

         Günümüzdeki meydanın bu büyüklükte olmasının asıl nedeni ise Sarı Kışla'nın oldukça büyük bir yapı grubu oluşturmasıdır. İzmir tarihinde temelinin atıldığı tarihten yıkıldığı zamana kadar hizmet verdiği 128 yıl boyunca çok önemli bir yer tutan Sarı Kışla'nın ağız tarafı denize dönük çok büyük bir "U harfi" ne benzeyen üç katlı ana binasının birinci bloğu Saat Kulesi'nin deniz tarafından bakıldığında sağ tarafında kalan Subay Gazinosu ile başlayıp, cephesi oldukça süslü ve balkonlu komutanlık binası ile devam edip Kemeraltı girişine kadar uzanır. Bu bloktan günümüzdeki Varyant girişine doğru birbirine paralel iki blok birden görülür. Denize yakın olan blok sözünü ettiğimiz U harfinin taban kenarını oluşturur. Yaklaşık elli metre ardındaki blok ise önündekinin en az iki katı uzunlukta olup günümüzdeki Milli Kütüphane Caddesi'nin Kemeraltı girişinden itibaren sağ kenarının tamamı boyunca ve yine katlı otoparkın karşısına düşen bir noktadan sağa doğru kavis çizerek uzanır. Günümüzdeki Mithatpaşa Caddesi'nin yapımına başlandığı zaman Karataş'a doğru uzanan yolun başlangıç kısmındaki büyük kavisi sözü geçen bloğun biçimi belirler. Caddenin günümüzde Güney Deniz Saha Komutanlığı binası önünde sağa doğru döner biçimli olması ilk yapılışta Sarı Kışla'nın duvar gibi tam karşıda dikilmesindendir. Sözünü ettiğim ikinci blokta bir yük katarının vagonları gibi sıralanmış, farklı yükseklikteki bir düzine civarında ve bazıları kışla komutanlığı tarafından kullanılan bazıları da gelir getirmesi için kiralanan binalar bulunmaktadır. Bu uzun bloğun ortalarına denk gelen bir hizada önündeki ana binanın denize doğru uzanan üçüncü kenarı vardır. Dolayısı ile bu biçimde bir yapı dizisi ile Sarı Kışla iki büyük alana sahip olur. Bunlardan "U harfi" nin içinde kalan ve denize kıyısı bulunan alan genellikle törenler için, arkadaki uzun blokla ana yapı arasında kalan daha büyük alan ise talim için kullanılır ve yapım sırasında deniz doldurularak geniş bir kullanım alanı kazanılır. Binanın tüm dış cephesi sarı renkle boyandığı için adı İzmir tarihine Sarı Kışla olarak geçer.

        Kışla'nın yapımına, Sultan II. Mahmut'un 15 Haziran 1826 tarihinde Yeniçeri Ocağı'nı kaldırıp, Asakir-i Mansure-i Muhammediye adlı modern askeri örgütlenmeyi kurduğu aşamada bizzat padişah emri ile görevlendirilen İzmir muhafızı Kelami Hasan Paşa, şehrin mimarlarından ve mühendis halifesi Mahmut Efendi ve kadı efendinin ön çalışmaları sonucu başlanır. Şehirde bu iş için uygun büyüklükte bir alan olmadığı için deniz kıyısında bir yerin doldurularak kazanılacak arsaya kışlanın yapımı kararlaştırılır ve uygun görülen yerdeki sabunhane, tuzhane, kahvehane, manav dükkânları, Yahudi odaları ve evi istimlâk edilerek, yapım sorumlusu olarak da Dergâh-ı Âli eski kapıcıbaşılarından Menemen Voyvodası Arif Ağa görevlendirilir. Kışla, üç kat kâgir bir yapı olarak 1827 - 1829 yılları arasında tamamlanır. Yapım için zaten doldurulmuş ve bu yüzden "Dolma" adı verilen alan bir kez daha doldurularak denizden yeni yerler kazanılır. Cüsseli yapının temelinde yer alan taşların bir bölümü Kadifekale'den ve çevresindeki antik yapı kalıntılarından getirilir. 1847 yılında esaslı bir onarım görür ve bu yıldan başlayarak ek bölümler parça parça inşa edilir. Bu arada deniz doldurularak talim alanını genişletme işlemi de sürdürülür.

         Tamamlandığı zamandan yıkıldığı zamana kadar İzmir'in en büyük hacimli yapısı olarak kalır. Saat Kulesi'ne bakan Komutanlık binası kışlanın büyük bölümü gibi üç katlı olmasına karşın tüm yapının en yüksek bölümüdür. Sarı Kışla hizmet verdiği süre içinde birçok önemli olaya tanıklık eder. Sözgelimi İzmir'in kurtuluş günü bayrağımız İzmir'de önce sözünü ettiğimiz komutanlık binasının balkonundaki göndere çekilir. 1908 Meşrutiyeti'nden hemen sonra Selanik'ten gelen Hürriyet Kıtaları bu kışlaya yerleşir. Birinci Dünya Savaşı sonunda İzmir'i teslim almak isteyen İngiliz donanmasına karşı okul binaları ile birlikte Sarı Kışla da gaz dolu tenekelerle doldurularak yakılmak üzere bekletilir. İzmir'in gündelik yaşamında da ilginç olaylara da gözlemcidir Sarı Kışla.

 

         Kışla, Cumhuriyet sonrası işlevini gittikçe yitirir. Hem hızla gelişen İzmir'in yeni yapılanması karşısında şehrin en önemli geçiş alanı durumuna gelen Konak alanını tıkayan bir görüntüye kavuşur, hem de İzmir çevresinde yeni yapılan askerî tesisler bu oldukça yaşlı binanın bu açıdan da önemini yitirmesine neden olur. Bu arada T. B. M. M. tarafından çıkarılan 5442 sayılı "Yangına Maruz Olan Resmi Kurumların Korunması Hakkındaki Kanun" işi kolaylaştırır. İzmir Belediyesi ile Milli Savunma Bakanlığı anlaşır ve belediyenin inşa ettiği Komutanlık Binası, Ordu Evi, Askerlik Şubesi ve yeni Kışla binaları karşılığında 17 Mart 1955 tarihinde belediyeye teslim edilen Sarı Kışla'dan ertesi gün tahliye başlar. Öte yandan eski Cezaevi karşısına düşen kısımdaki zamanın Askerlik Şubesi binası ile zemin katındaki sahipli dükkânların istimlak işlemleri de başlatılır. Kışlanın yıkımı uzun zaman tüm İzmir'in gündemindeki en önemli olay olur. Yıkımı seyretmeye bile her gün birçok kişi gelir. Öte yandan belediye ve çevrenin karşısına büyük bir sorun çıkar: Fareler! Her biri pabuç büyüklüğünde binlerce fare yıkımla birlikte kaçacak delik aramaya başlar. Belediye zamanın şartları içinde olabilecek her önlemi alırsa da farelerin bir bölümü çevreye yayılır. Çevrenin bu farelerden kurtulması iki yıl sürer. 1955 yılı sonbaharına girerken Sarı Kışla'dan geriye koskoca bir alan kalır ve zaman geçirilmeden Bahribaba Parkı önünden Gümrük önüne uzanan yeni caddenin yapımına başlanır.

         İşte bu ünlü yapı yıkıldıktan sonra kazanılan ve eski meydandan en az yirmi kat büyük olan devasa alan ne yazık ki plansız yapılaşmanın egemen olduğu İzmir'de yerel yönetimlerin başına da sorun olur. Bu kadar büyük alanı nasıl kullanacağını bilemeyen yöneticiler ilk yıllarda bazı bölümleri parsel parsel satmaya başlarlar. Türkiye İş bankası ve Akbank'ın satın aldıkları parsellerin yanı sıra en büyük dilimi SSK satın alır ve aldığı alana 1960'lı yılların sonlarında şehrin en büyük iş merkezini inşa eder. Sonuçta, Bahri Baba Parkı - Gümrük arasındaki caddenin bir yanı biçimlenir ama denize bakan kısmına yazının başında belirtildiği gibi bir türlü çözüm getirilemez. Sonunda Ahmet Piriştina'nın başkanlığındaki Büyükşehir Belediyesi yeni bir çalışma başlatır: Konak Meydanı denizle buluşacaktır. Büyük Kanal çalışmasının Konak'taki kazısı fırsat bilinerek burada bir yer altı geçidi inşa edilir ve 2002 yılı başında yol aşağıya alınarak yeni düzenleme çalışmaları başlatılır ve alan son biçimini alır. Yine de tartışma bitmez: Çünkü söz konusu geçidin derine yapılmaması nedeniyle oluşan "Set" bu alanın denizi görmesini engellemektedir.

         Konak semti ve meydanın kısa tarihi böyle. Doldurularak yaratıldığı günden bu yana doldurma eylemleri ve sorunları bitmeyen alan ne olursa olsun hala "İzmir'in Kalbi" olmayı sürdürmektedir.

Yüzölçümü, 2002: 69,4 km2 

Nüfus, ADNKS, 2012: 390.682 kişi·

 Nüfus Yoğunluğu, 2012: 5629 kişi· 

Şehirleşme Oranı, 2012: % 100· 

İl merkezine uzaklığı: Merkezde· 

Coğrafi konumu: Kuzeyinde İzmir Körfezi ve Karşıyaka, doğusunda Bornova, güneyinde Buca ve Gaziemir, batısında Balçova ilçeleri bulunmaktadır.


B-   KONAK ATATÜRK MESLEKİ VE TEKNİK ANADOLU LİSESİ'NİN (ATATÜRK SAĞLIK MESLEK LİSESİNİN )  TARİHÇESİ

 

 

       Okulumuz 1984–1985 Eğitim öğretim yılında Tepecik Sağlık Meslek Lisesi ve Alsancak Sağlık Meslek Lisesinin birleştirilmesi ile, Atatürk Sağlık Meslek Lisesi adı altında eğitim öğretime başlamıştır.

 

       2004- 2005 Eğitim öğretim yılına kadar yatılı Ebelik ve Hemşirelik bölümlerinden mezun vermiştir 1987–1988 yılından itibaren ebelik ve hemşirelik bölümlerine Diş Protez Teknisyenliği eklenmiş olup, 1995–1996 yılından itibaren Acil Tıp Teknisyenliği bölümü de eklenerek 4 bölüm halinde eğitim öğretime devam edilmiştir. 2007-2008 eğitim yılından itibaren Ebelik bölümü kaldırılmış olup, halen 5 Alan olarak eğitim öğretime devam Etmiştir.2014 yılından itibaren sağlık hizmetleri alanı ve Ebe yardımcılığı Dalı Hemşire Yardımcılığı Dalı ve Sağlık bakım teknisyenliği dalı olarak tek çatıdan toplanmıştır.

2022-2023 Eğitim Öğretim Yılında Hasta ve Yaşlı Bakım Hizmetleri Alanı açılmıştır.

 

2.KURUMUN BİNA DURUMU

Kullanım Şekli

 

İdari Oda Sayısı

5

Öğretmenler Odası

1

Şef Odası

1

Proje Odası

1

Spor salonu

1

Toplantı Gösteri Salonu

1

Rehberlik Servis Odası

2

Memur Odası

1

Teknik Atölye

4

Anatomi Odası

1

Laboratuvar

2

Aile Birliği Odası

1

Sınıf

23

Kantin

1

Teknik Hizmetli Odası

1

İbadethane Erkek

1

İbadethane Kız

1

Bayan Öğretmen WC

2

Erkek Öğretmen WC

2

WC Kız        3

  WC Erkek   3

6

     

 

  

3. ÖĞRETMEN-ÖĞRENCİ-PERSONEL SAYILARI  

PERSONEL

S.N.

ADI SOYADI

 

S.N.

ADI SOYADI

 E Ğ İ T İ M  Y Ö N E T İ C İ L E R İ

 

 

 

 1.

ÖMER ÇAKA                    (OKUL MÜDÜRÜ)

     

 2.

HULUSİ DEMİRTAŞ          (MÜDÜR YARDIMCISI)

 

   

 3.

ŞENOL SANCAKTAR         (MÜDÜR YARDIMCISI)

 

KÜLTÜR ÖĞRETMENLERİ

4.

İSKENDER ŞAHİNLER       (MÜDÜR YARDIMCISI)

 

1

BİROL YÜCE                  (FİZİK)

5.

ERHAN GÜLLÜ                 (MÜDÜR YARDIMCISI)

 

2

ŞEMSETTİN BALİN        (BİYOLOJİ)

R E H B E R  Ö Ğ R E T M E N L E R

 

3

AYÇA YAVUZER             (BİYOLOJİ)

1.

ZEYNEP KARAMAN

 

4

NURSEL BAŞ                 FELSEFE)

2.

 DEVRAN CAN SAYAN

 

5

 DİLARA EREL              (İNGİLİZCE)

MESLEK ÖĞRETMENLERİ

 

6

NİLÜFER MARIM          (İNGİLİZCE)

1

NURİYE ÖZCAN

 

7

CANAN DEMİRTAŞ        (İNGİLİZCE)

2

AYSEL AYEY

 

8

GÖKHAN PEKÇETİN      (BED. EĞİTİMİ)

3

AYŞE YÜKSEL

 

9

ESRA ZEYBEK            (MATEMATİK)

4

AYŞEN DAYI

 

10

SEVİM YILDIZHAN     (MATEMATİK)

5

CAHİDE BEYCAN

 

11

HATİCE AYKANLI       (MATEMATİK)

6

COŞKUN ULUDAĞ

 

12

BAGDAGÜL ETYEMEZ  TİCE  (MATEMATİK)

7

DİLEK UÇAR

 

13

MEHMET FATİH CEHRAHOĞLU     (TARİH)

8

ELİF BİCE

 

14

DİREN ÖZBEY             (TÜRK DİLİ VE ED.)

9

ESMA ŞAHİN

 

15

YUSUF ECEVİT            (TÜRK DİLİ VE ED.)

10

ESEN BIDIK

 

16

BELMA KÖKEY             (TÜRK DİLİ VE ED.)

11

FUNDA KIRCALIOĞLU GÜLEÇ

 

17

 ALİCAN KAYAŞ           (TÜRK DİLİ VE ED.)

12

HATİCE ÜNLÜ

 

18

İLKSEN ALTUN            (TÜRK DİLİ VE ED.)

13

HAVVA DELİİSMAİL

 

19

REŞAN YILDIRIM GÖKTAŞ            (KİMYA)

14

HÜLYA SAĞLAM

 

20

ALİ ÇILDIR                           (COĞRAFYA)

15

HÜMEYRA YALÇIN

 

 21

RÜMEYSA ÇİĞ               (DİN KÜL AH BİL.)

16

İSMAİL BİNGÖL

     

17

MUAMMER DAĞLI

     

18

NAHİDE GÜRÇAM

     

19

NERİMAN AKGÜN

     

20

RAZİYE ULUDAĞ

     

21

SAİM YAVAŞ

     

22

SADİFE SARI

     

23

SEVİN EROL

     

24

YILDIZ ŞENER

     

25

       
           


 

Paylaş Facebook  Paylaş twitter  Paylaş google  Paylaş linkedin
Yayın: 18.01.2023 - Güncelleme: 18.01.2023 12:30 - Görüntülenme: 288
  Beğen | 0  kişi beğendi